Felsefe insanın kendini tanımasıdır kimin sözü ?

Koray

New member
Katılım
8 Mar 2024
Mesajlar
296
Puanları
0
Felsefe İnsan’ın Kendini Tanımasıdır: Bir Hikayenin Peşinde

Hikayemi paylaşmaya başlamadan önce bir soruyla başlamak istiyorum: İnsan gerçekten kendini tanıyabilir mi? Bunu düşündüğümde, aklıma her zaman bir felsefi söz gelir: "Felsefe, insanın kendini tanımasıdır." Bu sözün kime ait olduğunu bir türlü hatırlayamıyorum. Birçok düşünür ve filozof bu noktada farklı şeyler söylemiş olabilir, ama ben bu sözü bir zamanlar bir öğretmenden duymuştum. Bu cümle, her zaman kafamda yankı yapmış ve beni düşünmeye sevk etmiştir.

Bugün sizlere, bu sözü düşündürürken yaşadığım bir olaydan bahsedeceğim. Kendini tanımak, belki de en zor yolculuktur. Peki, biz gerçekten kendimizi ne kadar tanıyoruz? Bu soruyu daha çok araştırırken, yaşadığım küçük ama derin bir hikaye, tüm bu sorulara yeni bir bakış açısı sundu. Şimdi, sizi bu yolculuğa davet ediyorum.

Kendi Yolculuğunu Arayan Deniz: Sorularla Dönüşüm

Deniz, genç bir mühendisdi. Kendisini başarılı buluyor, iş hayatında oldukça sistematik çalışıyor, sorunlara hızlı çözümler üretmeye alışmıştı. Çalışma hayatı, hedefler ve başarılar üzerine kurulu bir dünyası vardı. Ama bir gün, iş yerinde karşılaştığı bir sorun onu derinden sarsmıştı. Bir ekip toplantısında, herkes bir problem hakkında çözüm önerileri sunarken, Deniz aniden bir boşluk hissetti. Çözüm bulma üzerine odaklanmışken, sorunun kendisinin ne olduğuna dair bir sorgulama yapmamıştı. Bir anda, sadece işine odaklanan dünyasında "kendi"ni bulamadı.

"Felsefe, insanın kendini tanımasıdır" sözünü hatırladı ve kafasında, ''Ben kimim? Gerçekten neyi arıyorum?'' gibi sorular belirmeye başladı. Deniz, bugüne kadar kendi hayatında sadece sonuçlara odaklanmıştı. Peki, kendisini ve çevresini nasıl daha iyi tanıyabilirdi? Çözüm odaklı yaklaşımının ötesine geçip, bu soruya farklı bir bakış açısıyla nasıl yaklaşabilirdi?

Seda’nın Empatik Bakış Açısı: Kendini Tanımak İçin Duygulara Yolculuk

Deniz'in en yakın arkadaşı Seda, onun tam tersi bir karakterdi. Seda, meslek hayatında da, ilişkilerinde de, insanları anlamaya ve onları dinlemeye oldukça yatkındı. Felsefeye meraklıydı ve uzun zaman önce "kendini tanımak" üzerine bir kitap okumuştu. O kitapta, içsel dünyasına dönme ve duygularını keşfetme üzerine pek çok şey yazıyordu. Seda, Deniz'in bu kadar soru işaretiyle boğulmasının, aslında hayatın ona verdiği önemli bir fırsat olduğuna inanıyordu.

Bir akşam, Seda ve Deniz birlikte bir kafede oturduklarında, Seda ona dedi: "Bence, senin sorunun çözüm odaklı olmak. Hep bir soruna çözüm bulmaya çalışıyorsun, ama hiç 'sen' olmayı düşünmüyorsun. Kendini tanımak, duygularınla yüzleşmekten geçiyor. Bu, senin değil de, başkalarının sorunlarıyla meşgul olman demek değil, içsel yolculuğuna çıkman demek."

Seda’nın söyledikleri, Deniz’in kafasını karıştırmıştı. O an fark etti ki, başkalarına çözüm önerirken, aslında kendisini tanımaya yönelik bir adım bile atmamıştı. Belki de her sorunu çözmeye çalışmak, kendi kimliğini bulmaktan daha kolaydı.

Felsefi Bir Dönüşüm: Deniz’in İçsel Arayışı

Deniz, bir süre boyunca içsel bir yolculuğa çıkmaya karar verdi. İşten sonra zamanını sadece kendini anlamaya ayırmaya, duygularıyla yüzleşmeye, geçmiş deneyimlerine geri dönmeye başladı. Bu süreç, ilk başta zorlu bir yolculuk gibi görünüyordu. İçinde birikmiş tüm düşünceler, kaygılar ve sorular, yüzeye çıkmaya başladı. Fakat her bir adım, ona yeni bir farkındalık kazandırıyordu.

Bu süreçte, felsefe denilen şeyin aslında sadece düşünmek değil, aynı zamanda kendi kimliğini ve varlığını sorgulamak olduğunu fark etti. Herhangi bir durumda, sadece dış dünyayı değil, iç dünyasını da gözlemlemek gerektiğini öğrendi. Kendini tanımak, sadece geçmişin yüklerinden kurtulmak değil, aynı zamanda bugünün kimliğini ve değerlerini anlamak demekti.

Deniz ve Seda’nın Farklı Yaklaşımları: Çözüm ve İlişkiler Üzerine Bir Tartışma

Deniz’in ve Seda’nın bakış açıları aslında birbirinden çok farklıydı. Deniz, çözüm odaklı, analitik bir yaklaşımı benimsediği için, her zaman bir problemi çözmeye çalışıyor ve durumu hızla netleştirmeye çalışıyordu. Ancak Seda, ilişki odaklı ve empatik bir yaklaşım izliyordu. İnsanları dinleyerek, duygularına değer vererek, çözümden çok anlayışa yöneliyordu.

Deniz, bu iki yaklaşımın aslında birbirini tamamladığını fark etti. Kendini tanımak sadece analitik bir süreç değil, duygusal bir derinlik de gerektiriyordu. Felsefi bir bakış açısının ise her iki boyutu da kapsaması gerektiğini öğrendi. İleriye dönük olarak, her insanın kendini tanıma süreci farklı olmalıydı. Kimi insanlar çözüm odaklı yaklaşarak, mantıklı adımlar atmayı tercih ederken; kimileri de ilişkisel ve empatik bir şekilde, duygusal süreçlerle kendi iç yolculuklarına çıkarak daha derinlemesine bir tanıma süreci yaşayabilirler.

Sonuç: Kendini Tanımanın Zorluğu ve Gelişen Perspektifler

Deniz’in hikayesi, aslında hepimizin kendimizi tanıma yolculuğunda karşılaştığı engelleri ve fırsatları simgeliyor. Kendini tanımak, bir süre sonra bir sorun çözme sürecinden, içsel bir keşif ve dönüşüm sürecine dönüşür. Felsefe, sadece düşünsel bir faaliyet değil, insanın kendi kimliğini bulma, değerlerini sorgulama ve içsel barışa ulaşma sürecidir. Bu, kolay bir yolculuk olmasa da, hem analitik hem de duygusal bir yaklaşım gerektirir.

Peki sizce, kendimizi tanıma yolculuğunda hangi stratejiler daha etkili olabilir? Felsefe, hayatımızda nasıl bir yer tutmalı? İçsel keşfe çıkarken, hangi soruları sormamız gerekir?
 
Üst