- Katılım
- 20 Kas 2023
- Mesajlar
- 524
- Puanları
- 0
“Mazlum Türkçe mi?” – Dilin, Kimliğin ve Adaletin Kesişiminde Bir Sorgulama
Selam dostlar
Bugün, basit gibi görünen ama derin bir soruyla geldim: “Mazlum” Türkçe mi?
Ama durun, mesele sadece etimoloji değil. Bu kelime bizi tarihin, kültürün, toplumsal cinsiyetin ve adalet arayışının kalbine götürüyor.
Bir kelime bazen sadece bir ses dizisi değildir; toplumun vicdanı, bir dönemin psikolojisi, bir cinsiyetin yükü, bir halkın umudu olabilir.
Hadi birlikte hem kelimenin kökenine, hem de onun toplumsal yankılarına bakalım.
---
1. Etimolojik Başlangıç: “Mazlum”un Yolculuğu
Dilbilim açısından başlayalım. “Mazlum” kelimesi Arapça kökenlidir.
Kökü “z-l-m” (zulmetmek, haksızlık etmek) fiilinden gelir. “Mazlum” ise o fiilin edilgen hâlidir, yani “zulme uğrayan, haksızlığa maruz kalan” anlamına gelir.
Türkçeye geçişi İslamiyet sonrası Arapça etkisinin yoğunlaştığı Orta Türkçe döneminde olmuştur.
Bugün hem Türkiye Türkçesinde hem de Farsça, Kürtçe, Urduca gibi Müslüman coğrafyaların dillerinde aynı biçimde yer alır.
Yani, kelimenin doğum yeri Arapça olsa da, yaşadığı toprak Türkçedir.
Tıpkı göç etmiş bir insan gibi, başka bir dilde doğmuş ama Türkçede büyümüştür.
Ama mesele burada bitmiyor. “Mazlum” kelimesi Türkçede yalnızca “zulme uğrayan” değil, aynı zamanda sessiz, sabırlı, hatta pasif biri olarak da anılır.
İşte tam da bu noktada, dilin toplumsal cinsiyetle kesiştiği yer başlar.
---
2. Kadınların Perspektifinden: “Mazlumluk” ve Empati Kültürü
Kadın forumdaşlarımızın sık sık altını çizdiği gibi, “mazlumluk” bazen erdemle, bazen baskıyla karıştırılır.
Tarihte kadın figürleri çoğu zaman “mazlum” olarak idealize edilmiştir: sabırlı, suskun, fedakâr.
Ama bu, bir toplumsal beklenti biçimidir — kadının güçlü olma, itiraz etme, direnme hakkını gölgede bırakabilir.
Dilbilimciler der ki, bir toplumda “mazlum” kelimesi ne kadar yüceltilirse, o toplumda haksızlığa direnme refleksi o kadar bastırılmış olabilir.
Kadınların gözünden bakınca, “mazlum” kavramı iki yüzlüdür:
Bir yandan adaletin sembolü; diğer yandan sessizliğin zırhı.
Empatiyle baktığımızda, bu kelime bir ağıt gibidir.
Bir kadın forumdaşın dediği gibi:
> “Mazlum olmak istemiyorum, adalet istiyorum.”
Bu cümle, Arapça bir kelimenin Türkçedeki duygusal evrimini özetliyor: “mazlum”dan “hak arayan”a geçiş.
---
3. Erkeklerin Perspektifinden: Mazlumluk ve Çözüm Arayışı
Erkek forumdaşlarımızın yaklaşımı genellikle daha stratejik ve analitiktir:
“Tamam mazlum olmak kötü, ama bu durumu nasıl tersine çevirebiliriz?”
Onlara göre, mazlumluk bir tespit değil, bir çözüm çağrısıdır.
Bir erkek forumdaş şöyle demişti:
> “Mazlum olmak kader değil, sistem sorunudur. Adaletin işlemediği yerde herkes mazlum olur.”
Bu bakış açısı, mazlumluk kavramını bireysel değil, yapısal bir mesele olarak görür.
Adalet mekanizmasının eksikliğinde, kimlik fark etmeksizin herkesin mazlumlaşabileceğini savunur.
Veriye dayalı düşünen biri için “mazlum” kelimesi, yalnızca bir duygusal durum değil, bir sosyal veri noktasıdır:
- Nerelerde daha çok mazlumluk üretiliyor?
- Hangi topluluklar bu kavramı daha çok sahipleniyor?
- Devlet politikaları bu algıyı nasıl etkiliyor?
Analitik düşünce, mazlumluğu romantikleştirmez; çözülmesi gereken bir denkleme dönüştürür.
---
4. Dilin Sosyal Adaletle Dansı
“Dil sadece bir iletişim aracı değildir, bir güç aracıdır.”
Mazlum kelimesi Türkçede bu gücün çift taraflı bir örneğidir.
Birini “mazlum” olarak tanımlamak, onu aynı anda hem korur hem sınırlar.
Modern sosyal adalet tartışmalarında, “mazlum”un yerine bazen “mağdur”, bazen “hak ihlali yaşayan birey” terimleri tercih edilir.
Bu değişim tesadüf değildir.
Dil ne kadar nötrleşirse, güç ilişkileri o kadar görünür olur.
Ama öte yandan, “mazlum” kelimesinin duygusal gücü de yadsınamaz.
Bir slogan, bir dua, bir isyan olabilir.
Örneğin, “Mazlumun ahı yerde kalmaz” derken, dil adaletin etik yükünü sırtlanır.
---
5. Toplumsal Cinsiyet, Çeşitlilik ve Mazlumluk Kültürü
Mazlumluk bazen sadece bireysel bir kimlik değil, bir kolektif kimlik haline gelir.
Azınlık toplulukları, mülteciler, yoksullar, kadınlar, LGBTİ+ bireyler, işçiler…
Hepsi, farklı biçimlerde “mazlum” olarak etiketlenebilir.
Ama sorun şu: Etiket, hem görünürlük kazandırır hem de sınır çizer.
Bir grubun “mazlum” olarak tanımlanması, onun sürekli mağdur kalması beklentisini doğurabilir.
Toplum, “mazlum”u sevmeyi öğrenir ama “direnen mazlum”u sorgular.
Bu noktada çeşitlilik ve adalet perspektifi devreye giriyor.
Mazlumluğu, bir kimlik değil bir süreç olarak görmek gerekiyor.
Bir insanın mazlum olduğu anlar olabilir, ama bu onun tüm kimliğini tanımlamamalı.
---
6. Mazlumluk ve Gelecek: Direnç Kültürüne Dönüşebilir mi?
Belki de asıl mesele şu:
Mazlumluk, pasif bir bekleyiş değil, aktif bir farkındalık haline gelebilir mi?
Sosyal bilimlerde buna “resilient victimhood” (dayanıklı mazlumluk) deniyor.
Yani, haksızlığa uğramış birey ya da grup, travmadan güç devşiriyor.
Kendini “mazlum” olarak değil, “tanık” olarak konumlandırıyor.
Bu dönüşüm, dilin de dönüşümüdür.
Türkçede “mazlum”un yanına yeni kavramlar ekleniyor: “dirençli birey”, “adalet öznesi”, “toplumsal tanık.”
Mazlumluk, artık yalnızca bir acı hâli değil; bir farkındalık biçimi, bir örgütlenme dili.
---
7. Forumun Soru Köşesi: Sizce Mazlumluk Ne Demek?
Şimdi sözü size bırakmak istiyorum, dostlar.
Sizce “mazlum” kelimesi bugün hâlâ gerekli mi, yoksa bizi geçmişin rollerine mi hapsediyor?
Kadınlar açısından bu kelime ne kadar yük taşıyor?
Erkekler açısından mazlumluk hâlâ “zayıflık” mı, yoksa empatiye açılan bir kapı mı?
Bir toplumu adaletli kılan şey, mazlumları korumak mı, mazlumluk üretmeyen sistem kurmak mı?
---
Sonuç: Mazlum Türkçe Değil, Ama Türkçenin Kalbinde
Mazlum kelimesi Arapçadır, evet.
Ama Türkçede öyle kök salmıştır ki, artık bu toprakların duygusal sözlüğünün bir parçasıdır.
Her “mazlum” dediğimizde hem bir hüzün hem bir umut çağırırız.
Ve belki de en güzeli, bu kelimeyi yeniden tanımlamaktır:
Mazlum artık susan değil, konuşan; bekleyen değil, talep eden; acı çeken değil, dönüştüren olandır.
Peki sizce, “mazlum” kelimesini yeniden yazmanın zamanı gelmedi mi?
Selam dostlar

Bugün, basit gibi görünen ama derin bir soruyla geldim: “Mazlum” Türkçe mi?
Ama durun, mesele sadece etimoloji değil. Bu kelime bizi tarihin, kültürün, toplumsal cinsiyetin ve adalet arayışının kalbine götürüyor.
Bir kelime bazen sadece bir ses dizisi değildir; toplumun vicdanı, bir dönemin psikolojisi, bir cinsiyetin yükü, bir halkın umudu olabilir.
Hadi birlikte hem kelimenin kökenine, hem de onun toplumsal yankılarına bakalım.
---
1. Etimolojik Başlangıç: “Mazlum”un Yolculuğu
Dilbilim açısından başlayalım. “Mazlum” kelimesi Arapça kökenlidir.
Kökü “z-l-m” (zulmetmek, haksızlık etmek) fiilinden gelir. “Mazlum” ise o fiilin edilgen hâlidir, yani “zulme uğrayan, haksızlığa maruz kalan” anlamına gelir.
Türkçeye geçişi İslamiyet sonrası Arapça etkisinin yoğunlaştığı Orta Türkçe döneminde olmuştur.
Bugün hem Türkiye Türkçesinde hem de Farsça, Kürtçe, Urduca gibi Müslüman coğrafyaların dillerinde aynı biçimde yer alır.
Yani, kelimenin doğum yeri Arapça olsa da, yaşadığı toprak Türkçedir.
Tıpkı göç etmiş bir insan gibi, başka bir dilde doğmuş ama Türkçede büyümüştür.
Ama mesele burada bitmiyor. “Mazlum” kelimesi Türkçede yalnızca “zulme uğrayan” değil, aynı zamanda sessiz, sabırlı, hatta pasif biri olarak da anılır.
İşte tam da bu noktada, dilin toplumsal cinsiyetle kesiştiği yer başlar.
---
2. Kadınların Perspektifinden: “Mazlumluk” ve Empati Kültürü
Kadın forumdaşlarımızın sık sık altını çizdiği gibi, “mazlumluk” bazen erdemle, bazen baskıyla karıştırılır.
Tarihte kadın figürleri çoğu zaman “mazlum” olarak idealize edilmiştir: sabırlı, suskun, fedakâr.
Ama bu, bir toplumsal beklenti biçimidir — kadının güçlü olma, itiraz etme, direnme hakkını gölgede bırakabilir.
Dilbilimciler der ki, bir toplumda “mazlum” kelimesi ne kadar yüceltilirse, o toplumda haksızlığa direnme refleksi o kadar bastırılmış olabilir.
Kadınların gözünden bakınca, “mazlum” kavramı iki yüzlüdür:
Bir yandan adaletin sembolü; diğer yandan sessizliğin zırhı.
Empatiyle baktığımızda, bu kelime bir ağıt gibidir.
Bir kadın forumdaşın dediği gibi:
> “Mazlum olmak istemiyorum, adalet istiyorum.”
Bu cümle, Arapça bir kelimenin Türkçedeki duygusal evrimini özetliyor: “mazlum”dan “hak arayan”a geçiş.
---
3. Erkeklerin Perspektifinden: Mazlumluk ve Çözüm Arayışı
Erkek forumdaşlarımızın yaklaşımı genellikle daha stratejik ve analitiktir:
“Tamam mazlum olmak kötü, ama bu durumu nasıl tersine çevirebiliriz?”
Onlara göre, mazlumluk bir tespit değil, bir çözüm çağrısıdır.
Bir erkek forumdaş şöyle demişti:
> “Mazlum olmak kader değil, sistem sorunudur. Adaletin işlemediği yerde herkes mazlum olur.”
Bu bakış açısı, mazlumluk kavramını bireysel değil, yapısal bir mesele olarak görür.
Adalet mekanizmasının eksikliğinde, kimlik fark etmeksizin herkesin mazlumlaşabileceğini savunur.
Veriye dayalı düşünen biri için “mazlum” kelimesi, yalnızca bir duygusal durum değil, bir sosyal veri noktasıdır:
- Nerelerde daha çok mazlumluk üretiliyor?
- Hangi topluluklar bu kavramı daha çok sahipleniyor?
- Devlet politikaları bu algıyı nasıl etkiliyor?
Analitik düşünce, mazlumluğu romantikleştirmez; çözülmesi gereken bir denkleme dönüştürür.
---
4. Dilin Sosyal Adaletle Dansı
“Dil sadece bir iletişim aracı değildir, bir güç aracıdır.”
Mazlum kelimesi Türkçede bu gücün çift taraflı bir örneğidir.
Birini “mazlum” olarak tanımlamak, onu aynı anda hem korur hem sınırlar.
Modern sosyal adalet tartışmalarında, “mazlum”un yerine bazen “mağdur”, bazen “hak ihlali yaşayan birey” terimleri tercih edilir.
Bu değişim tesadüf değildir.
Dil ne kadar nötrleşirse, güç ilişkileri o kadar görünür olur.
Ama öte yandan, “mazlum” kelimesinin duygusal gücü de yadsınamaz.
Bir slogan, bir dua, bir isyan olabilir.
Örneğin, “Mazlumun ahı yerde kalmaz” derken, dil adaletin etik yükünü sırtlanır.
---
5. Toplumsal Cinsiyet, Çeşitlilik ve Mazlumluk Kültürü
Mazlumluk bazen sadece bireysel bir kimlik değil, bir kolektif kimlik haline gelir.
Azınlık toplulukları, mülteciler, yoksullar, kadınlar, LGBTİ+ bireyler, işçiler…
Hepsi, farklı biçimlerde “mazlum” olarak etiketlenebilir.
Ama sorun şu: Etiket, hem görünürlük kazandırır hem de sınır çizer.
Bir grubun “mazlum” olarak tanımlanması, onun sürekli mağdur kalması beklentisini doğurabilir.
Toplum, “mazlum”u sevmeyi öğrenir ama “direnen mazlum”u sorgular.
Bu noktada çeşitlilik ve adalet perspektifi devreye giriyor.
Mazlumluğu, bir kimlik değil bir süreç olarak görmek gerekiyor.
Bir insanın mazlum olduğu anlar olabilir, ama bu onun tüm kimliğini tanımlamamalı.
---
6. Mazlumluk ve Gelecek: Direnç Kültürüne Dönüşebilir mi?
Belki de asıl mesele şu:
Mazlumluk, pasif bir bekleyiş değil, aktif bir farkındalık haline gelebilir mi?
Sosyal bilimlerde buna “resilient victimhood” (dayanıklı mazlumluk) deniyor.
Yani, haksızlığa uğramış birey ya da grup, travmadan güç devşiriyor.
Kendini “mazlum” olarak değil, “tanık” olarak konumlandırıyor.
Bu dönüşüm, dilin de dönüşümüdür.
Türkçede “mazlum”un yanına yeni kavramlar ekleniyor: “dirençli birey”, “adalet öznesi”, “toplumsal tanık.”
Mazlumluk, artık yalnızca bir acı hâli değil; bir farkındalık biçimi, bir örgütlenme dili.
---
7. Forumun Soru Köşesi: Sizce Mazlumluk Ne Demek?
Şimdi sözü size bırakmak istiyorum, dostlar.
Sizce “mazlum” kelimesi bugün hâlâ gerekli mi, yoksa bizi geçmişin rollerine mi hapsediyor?
Kadınlar açısından bu kelime ne kadar yük taşıyor?
Erkekler açısından mazlumluk hâlâ “zayıflık” mı, yoksa empatiye açılan bir kapı mı?
Bir toplumu adaletli kılan şey, mazlumları korumak mı, mazlumluk üretmeyen sistem kurmak mı?
---
Sonuç: Mazlum Türkçe Değil, Ama Türkçenin Kalbinde
Mazlum kelimesi Arapçadır, evet.
Ama Türkçede öyle kök salmıştır ki, artık bu toprakların duygusal sözlüğünün bir parçasıdır.
Her “mazlum” dediğimizde hem bir hüzün hem bir umut çağırırız.
Ve belki de en güzeli, bu kelimeyi yeniden tanımlamaktır:
Mazlum artık susan değil, konuşan; bekleyen değil, talep eden; acı çeken değil, dönüştüren olandır.
Peki sizce, “mazlum” kelimesini yeniden yazmanın zamanı gelmedi mi?
